Dostoyevski'nin 'öteki hali'

 

Henüz yirmi dört yaşındayken kaleme aldığı ilk romanı İnsancıklar’ın edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırmasının ardından aynı yıl "Öteki" romanını yazmaya başlayan Dostoyevski, ağabeyine yazdığı bir mektupta "İnsancıklar'dan on gömlek üstün" diye nitelemişti yeni romanını.

 

Belli ki ilk kitabının ünlü eleştirmen Belinski tarafından “bir başyapıt” olarak övgüye mazhar olması, kendisinin "Golyadkin" olarak adlandırdığı "Öteki"nin daha yazılma aşamasındayken bile bütün edebiyat çevrelerini heyecanlı bir bekleyişe sürüklemesi ve hatta Belinski'nin ısrarı üzerine, aralarında Turgenyev'in de bulunduğu bir topluluğun önünde romanın ilk taslaklarını okuması genç Dostoyevski'nin egosunun iyice yükselmesine neden olmuştu. Yoksa bir başka mektubunda, "Bizimkiler, Ölü Canlar'dan beri Rusya'da böyle bir şeyin yazılmadığını söylüyorlar, dâhiyane bir eser olmuş, daha neler neler," deme gafletinde bulunmazdı.

 

Eğer ki Yurttan Notlar dergisinde "Bay Golyadkin’in Maceraları" adıyla yaklaşık bir yıl sonra yayımlanan ikinci romanı edebiyat dünyası ve okurlar arasında hayal kırıklığı yaratmasaydı, ne bu kitabı Dostoyevski yirmi yıl sonra tekrar elden geçirip düzenleme zahmetine katlanırdı, ne de Yeraltından Notlar'la birlikte gelen zengin bir edebiyat mirasına sahip olurduk. Çünkü zaten Dostoyevski, daha o yıllarda, henüz 24 yaşındayken hem kendisini romanın başkarakteriyle özdeşleştirip "gerçek bir Golyadkin" olarak tanımlamış, hem de Golyadkin'i tam bir "yeraltı tiplemesi" olarak nitelendirmişti. (1)

 

Gerçekten de öyle; bu çok yerinde bir niteleme bence. Türkiye’deki okur kitlesi açısından pek bilinmeyen ve az rağbet gören Öteki'yi nihayetinde ben de yeni okudum ve okurken Yeraltından Notlar'ı okuyormuşum gibi hissettim. Ve her sayfasında, iki kitap arasındaki yirmi yıllık zaman dilimine karşın sanki aynı yıllarda yazılmışçasına yine aynı hazzı aldım; hem eğlendim hem kederlendim, hem şaşırdım hem öfkelendim.

 

Dostoyevski'nin Öteki'yi genç yaşlarda yayımlamasının ardından maruz kaldığı hayal kırıklığı ömrü boyunca yazdığı –iki istisna dışında– hiçbir kitabından emin olamamasına yol açtı. O iki istisnadan biri, elli altı yaşındayken, "edebiyat yaşantım boyunca bu düşünceden daha ciddi hiçbir şey üretmedim" dediği Öteki; diğeri ise, Tolstoy, Turgenyev ve Gonçarov'ların yaptığı gibi "acele etmeksizin" yazmak istediğini söylediği ve ancak elli dokuz yaşındayken yazabildiği Karamazov Kardeşler'di. (2)

 

Ne var ki o emin olma hali de biçimsel yapı ve konunun işleniş şeklinden ziyade, sadece ana fikriydi. Sürekli karalayıp bozduğu, değiştirip attığı ve yeniden yeniden yazdığı taslaklara bazen "tiksinti"yle bakıyor, bazen de "çoğu kez olduğu gibi ziyan etme korkusu"yla yaklaşıyordu.

 

Tıpkı romanlarındaki kimi zaman gün yüzü göremeyen, yoksulluk ve borç batağında kıvranan, kimi zaman şatafatlı hayatlar yaşarken art arda felaketlerin kurbanı olan karakterleri gibi değil mi?

 

 

Geçtiğimiz ay Barış Büktel'in titiz çevirisiyle Turkuvaz Yayınları'ndan çıkan Öteki romanı da böyle işte: Hiçbir düşüncesinden tam olarak emin olamayan, kıdem almayı arzularken işten atılmaktan ölesiye korkan, dokuzuncu dereceden memur Bay Golyadkin gibi. Yaşayıp yaşamadığından, var olup olmadığından bile emin olamayan bir karakter. Kimsenin arkasından dolap çevirmeyen, dalkavukluk ve entrika nedir bilmeyen, konuşmasını beceremeyen, maskesiz, dosdoğru, kendi halinde olan ve tüm bunları yapanlardan ve yüksek sosyeteden nefret eden birisi. Öte yandan, düşmanları olduğuna inandığı için entrika çevirmek isteyen, kendini olduğundan farklı göstermeye çalışan, alt sınıfların seviyesine düşme korkusu yaşayan ve üst sınıflara ulaşamamanın verdiği ıstırapla kavrulan birisi.

 

Ama bir gün, karlı bir kasım gecesi St. Petersburg’da onun gibi giyinmiş, kendisine ikizi kadar benzeyen bir adamı dehşetle fark eden Bay Golyadkin, aynı kişinin ertesi gün çalıştığı dairede memur olarak işe başlamasıyla huzursuz bir şekilde kendi "öteki"siyle tanışacaktır. Kendisine tıpatıp benzeyen yeni gelen memurun adı da, ilginç bir biçimde kendisiyle aynıdır. Ancak bu "küçük Golyadkin", üstlerine yaltaklanan, entrikacı, küstah, utanmazın tekidir ve daireye geldiği ilk günden itibaren de "büyük Golyadkin"in kâbusu olacak ve onun hayatını karartacaktır; ancak yine de kahramanımız son âna dek, tuhaf bir biçimde "küçük Golyadkin"le barışma, arkadaş olma, onunla "bir olma", bütünleşme isteği duymaktan hiç vazgeçmeyecektir. (3)

 

Öteki'de anlık duygusal iniş çıkışlar, ruhsal dalgalanmalarla bir şaheser ortaya koyan Dostoyevski, 1846 yılında yayımlanan romanının çok az kişi tarafından tam olarak "anlaşılamasa" da sezinlendiğini, bazılarınca “mucize" olarak tanımlandığını söylüyor. Aslında "anlamamaları" hiç de şaşırtıcı değil. O dönem itibariyle roman estetiği açısından anlamaları da pek mümkün gözükmüyordu zaten.

 

Halbuki toplumsal ilişkilerin, tüm insani değerlerin yüzeyde görünür kılındığı, "şeyleştiği", "metalaştığı" bir çağda birbirinin kuyusunu kazan, kötülük üreten "ötekiler" tarafından çepeçevre kuşatılan ruhumuzun, kendi sınırlarına bir davet niteliğinde “öteki”mizle birleşme arzusundan daha doğal ne olabilirdi ki? (4)

 

Çünkü iki seçenek vardır önümüzde: ya onu kendi sınırlarımıza çekeriz, ya da her şeyimizi kaybederiz.

Hem de işimizi, aşkımızı ve aklımızı kaybetmek pahasına... Tıpkı Golyadkin gibi...

 

 

DİPNOTLAR

 

(1) Dostoyevski'nin Öteki Ben adıyla Bordo-Siyah Yayınları'ndan çıkan romanının önsözünde Veysel Atayman, yazarın mektuplaşmalarından hareketle, ilk romanının ardından bu romanıyla edebiyat çevreleri ve okurlar arasında alay konusu olduğundan, küçümsendiğinden söz eder. (Çev. Günay Kızılırmak, 2013)

 

(2) André Gide'in Payel Yayınevi'nden yayımlanan Yaşamöyküleri – Dostoyevski adlı nefis incelemesinde, genç Dostoyevski'nin düş kırıklığına karşın yirmi yıl sonra bile aslında en başından beri "öteki"yi önemsediğini, ama bütün yazınsal serüveni boyunca  da kendini hep yetersiz hissettiğini görürüz. (Çev. Bertan Onaran, 1998)

 

(3) René Girard, Dostoyevski – Yeraltı İnsanı, çev. Orçun Türkay, Everest Yayınları: 2014

 

(4) Mihail Bahtin, "Dostoyevski'nin tüm yapıtlarının başlıca duygusal itkisinin, biçim açısından olduğu kadar içerik açısından da, insanın, insan ilişkilerinin, tüm insani değerlerin kapitalizm koşulları altında şeyleşmesine karşı bir mücadele olduğu"nun altını çizmektedir. (Mihail Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, Metis Yayınları, çev. Cem Soydemir, 2004)

 

(Sabah Kitap eki, Ekim 2020)

 

 

 

 

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.