Duygularım beni, içki şişesinin dibindeki son damlalar gibi umarsız bıraktı. Bir şeyler hissetmek, hissederek yaşamak... Siyah, ahşap pencerenin kırık kolunu çevirerek açtım. Kemerli burnumdan içime çektiğim soğuk hava ciğerlerimi yakarken, kuru, sarı yapraklar dallarından birer birer kopup yere düşüyordu. Bedenimde egzamanın bıraktığı iyileşmeyen yaralar; dudaklarım çatlamak üzere, gözaltlarım uykusuzluktan morarmış...
Zavallı annem, beni kuytu sokaklardan toplamak zorunda kaldığı için dertli. Her gün iki paket sigara içiyor, alkol de cabası. Sanırım benden önce gitmeye ant içti. Sokaklarda başıboş ruhumu tasmasıyla gezdirirken, annemin beni kolumdan tutup eve sürüklemesi... Bilmem kaçıncı defa... Bari sigaramı bitirmeme izin verseydi. Babamdan kalan son emanet olduğum için mi bu kadar özenli davranıyor, inanın bilmiyorum. Babam bizden evvel gitti. Şanslı herif... Canına kıydı. Küçükken beni hep ona benzetirler, "Allah sonunu benzetmesin," derlerdi. Ama böyle giderse eşekler cennetindeki babama selam çakma vakti yaklaşıyor gibi.
Her neyse, bugün yine yaşamayı tercih edeceğim. Çünkü anneciğime fazladan bir paket sigara almaya gitmek istiyorum. Artık bu iş bir yarışa dönüştü. Kimin kimi gömeceği yarışı. Gerçi o, beni sokaktan toplayıp eve getirmese, çoktan yarışın kazananı olabilirdi; ancak baba yadigârı olmam işi bozuyor sanırım.
Dökülen sarı yapraklara son bir bakış atıp siyah, kirli penceremi kapatıyorum. Üzerime odanın küf kokusu sinmiş beyaz bir hırka alıyorum ve çamurla kirlenmiş terliklerimi ayağıma geçirip sokağa atıyorum kendimi. Bakkal Amca, yavaş hareketlerle dükkânına giren bana, her zamanki gibi hazzetmeyerek bakıyor. Muhtemelen uyuşturucu kullandığımdan şüpheleniyor. Hatta kulağıma çalınanlara göre bu dedikoduyu mahalleliye teyzem yaymış. Yine de emin değilim ama şaşırmadım. Bakkal Amca beni süzerken en ağır sigara hangisiyse onu seçiyorum, parasını tezgâhın üzerine fırlatıp tek kelime etmeden dükkândan çıkıyorum. Keşke kendime de bir çiklet alsaydım...
Sokağı baştan başa dolaşmaya başlıyorum. Biliyorum ki geveze mahalle kadınlarının gözleri üzerimde. Zaten sırf bu yüzden geceleri sokağa çıkıyorum. Kendimi her zamankinden daha umursamaz ve hüzünlü hissediyorum. O kadar yavaş hareket ediyorum ki yanımda kaplumbağa yarış pilotu gibi kalır. Kansızlıktandır, kesin... 'Hayattan usanmışlıktan' mı diyorsunuz? Evet, o da olabilir.
Sokağı bir uçtan bir uca turladıktan sonra, penceremden gördüğüm sarı yaprakların yanına gidiyorum ve kendimi onların üzerine bırakıyorum. Çocuklar, halime gülerek annelerine gösteriyor ve yanıma gelmek istiyorlar. Anneler ise çocuklarına kızıp, "Deli kadının yanında ne işin var?" dercesine ellerinden tutup hızla uzaklaştırıyor. Bu gösteriyi kahkaha atarak izliyorum, gözümden birkaç damla yaş süzülünce bu kez kendime şaşırıyorum. Zaten çocukları hiç sevmem, benden uzak, Allah'a yakın olsunlar.
Dar merdivenleri çıkıp evin tahta kapısının kilidini açıyorum. Annem, balkonda acıların kadını edasıyla sigarasını tüttürüyor. Arka fonda da Bergen’in davudi sesi duvardan duvara çarpıp göğsüme yerleşiveriyor. Ben de her an sokağa düşecekmiş gibi duran yamuk balkona çıkıyorum ve aldığım sigarayı annemin suratına doğru uzatıyorum. Bakkaldaki gibi fırlatasım gelmiyor. Ne de olsa anacığım... Yok, sanmam. Herhalde o an ellerimi fazladan hareket ettirmeye üşendim, ondan. Annem, sigara paketini yüzüme bile bakmadan alıp açıyor ve yeniden tüttürmeye başlıyor. Dumanı hipnoz olmuş gibi seyrediyorum bir süre; göğe yükselirken ne kadar da umursamaz, ne kadar da savruk... Belki de kendime örnek alacağım birini aramamalıyım. Kendim olmak yetmiyor mu?
Odama geri dönüp küf kokan beyaz hırkamı sandalyenin üstüne atıyorum ve yine küf kokulu, hafif nemli yatağıma uzanıyorum. Tavandan bana bakan örümceklere dil çıkarıyorum. Bakkal Amca’yı, mahalle kadınlarını, sarı yaprakları, çocukları, lanet annelerini düşünüyorum. En çok da sarı yaprakları... Sokakta yerlerde uçuşan sarı yapraklar gibiyim. Çöpçü gelip süpürene değin bir o yana, bir bu yana uçuşacağım. Yere kuvvetle tutunuyorum, zaten dalımdan kopmuşum.
"Çöpçü beyefendi, size zahmet bi' süpürüverin be."
Kalkıp pencereden sokağa sarkıyorum. Sarı yapraklar gitmiş, çöpçü iş başında. Neyse, sanırım yarın da yaşamayı seçeceğim. Canım çiklet çekti. Çilekli mi alsam, naneli mi?