Hayata karışan öyküler: 'Yolluk'

 

2020 yılında Yüce Lider'e Dair adlı distopik romanıyla edebiyatseverlerin dikkatini çeken Yavuz Türk, bu kez bir öykü kitabıyla çıktı karşımıza: Yolluk.

 

Daha önce Kumaş (2010) ve Sonra, Doğdum (2018) isimli iki şiir kitabı yayımlayan yazar, Yolluk'ta yedi kısa öykü anlatıyor okuyucuya.

 

Sait Faik, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Cemil Kavukçu gibi usta yazarların öykülerinin merkezine aldığı "sıradan insanlar", Yavuz Türk'ün öykülerinde de karakterlerin ana hatlarını çiziyor. Mobilya cila atölyesinde çalışan ergen çocuklardan mukabeleleri ve altın günlerini kaçırmayan hacı teyzelere, içki içmeyi yaşama biçimine dönüştüren akşamcılardan akademisyen ve çevirmenlere değin bir dizi karakter, bulundukları mekânlardan taşıp evlerimize giriyor, hepimizin hayatına karışıyor.

 

Yavuz Türk'ün kurmaca evreni, Yolluk'ta birbirinden bağımsızmış gibi görünen öykülerle hem kendi içinde hem de kitabın tamamında bir bütünlük oluşturuyor. Bir grup öykü kahramanı öykülerin içinde bir belirip bir kaybolurken, olaylar ve mekânlar da satıraralarında tekrar tekrar okuyucu karşısına çıkıyor. Bir öykünün ana karakteri bir başka öyküde yan karakter oluverirken, bir başka öyküde ise "laf arasında" ya da anlatıcının zihninden geçen –ve bir başka öyküyü bütünleyen– bir unsura dönüşüyor.

 

 

YAZARIN KURGU EVRENİ VE FARKLI ANLATIM BİÇİMLERİ

 

Öykülerin her birinde monolog, iç konuşma, diyalog, bilinç akışı gibi farklı anlatım teknikleri kullanılarak yazılan kitap, "Curriculum Vitae" adlı öyküyle açılıyor. Yazar, "15 Ekim 2007'de yolunu değiştiren müntehir Édouard Levé için" ithafıyla başladığı bu öyküyü, Levé'in Otoportre isimli kitabından esinlenerek kaleme almış. Öyküdeki anlatıcı bize, bilinç akışı tekniğiyle sevdiği ve sevmediği, korku ve kaygı duyduğu gündelik şeylerin yanı sıra, özyaşamına dair kesitler de vererek hayatı ve ölümü algılama biçimine ilişkin bir otoportresini sunuyor. Öyle ki, karanlık ve kasvetli havaları sevdiğinden de söz ediyor, sağ bacağındaki bıçak yarası izinden de; çocukken çok kavgacı olduğunu da söylüyor, kırkından sonra kendisine mezar yeri bakacağını da.

 

 

Sonraki öykü olan "Sürtünenler"de ise anlatıcı, ironi tonu yüksek bir biçimde ve etraflıca, sözde sosyo-psikolojik bir meseleyi akademik bir dille ele alıyor. Anlattığı vakanın etrafını son derece gerçekçi detaylarla örerken, bir yandan da ironinin ve kara mizahın dilini de tüm öykü boyunca yansıtıyor. Aynı zamanda kitabın en hacimli öyküsü olan "Sürtünenler", yazarın anlatıcı karakterler üzerinde çokça düşündüğünü ortaya koyan metinlerden biri.

 

Kitap, "Cilacılar" ve "Romalılar" adlı birbiriyle temas noktaları epeyce fazla olan iki öyküyle devam ediyor. Yazar, "Cilacılar"da iki ergen çocuğun bir boya-cila atölyesinde yaşadıklarına mizahi bir dille yaklaşırken, öykünün yan karakterleri olan iki kişi, sonraki öykü olan "Romalılar"ın başlarında yeniden görünüyor ve okura, inşa edilen kurgu evreni hakkında yeni bilgiler vermeyi ihmal etmiyor.

 

Bu iki öyküde de, argonun ve sokak ağzının yoğun olarak kullanıldığına tanık olurken, ara ara öykünün içindeki bıçkın anlatıcının sözü devraldığını görebiliyoruz.

 

 

ÜST KURMACA İLE YENİDEN İLK ÖYKÜYE DÖNÜŞ

 

Tümüyle bilinç akışı tekniğiyle yazılmış olan "Mırıldanmalar" adlı öyküyle birlikte, bu sefer "Cilacılar"da yan karakterlerden biri olarak karşımıza çıkan yaşlı kadının zihnine konuk oluyoruz. Onun hatıraları, serzenişleri, umutları ve hatırladıklarıyla birlikte gündelik hayata dair telaşını da okuyoruz bu satırlarda.

 

Hemen ardından gelen "Rüyada Hamur Görenler" öyküsü ise, bir tarikat şeyhinin ağzından müridine yazılmış bir mektup formunda ortaya çıkıyor. Bir önceki öykü olan "Mırıldanmalar"da hikâyesi anlatılan yaşlı kadının oğlu, gördüğü rüyayı müridi olduğu tarikat şeyhine yorumlatıyor.

 

Kitaptaki en kısa öykü olan "Rüyada Hamur Görenler", yoğunluk ve biçimsel yapı anlamında yazarın çabasını ortaya koyan ürünlerden...

 

Kitap, büyük oranda diyaloglarla ilerleyen ve kara mizaha yakın bir "intikam" öyküsü olan "Akademikler"le kapanıyor. Doktora sonrasında yurtdışına giden ve yurda döndükten sonra bir üniversitede akademisyenlik yapan anlatıcı, yeni tanıştığı Vuslat Abi adlı ilginç ve küfürbaz karakteri anlatıyor okura öykü boyunca. Editörlük ve metin yazarlığı yapan Vuslat Abi karakteri, öyküyü o kadar domine ediyor ki, anlatıcı dahi onun aura'sına kendini bir noktadan sonra kaptırmak durumunda kalıyor.

 

Öykünün sonunda ise, bütün öyküleri birbirine daha güçlü bağlayan bir üstkurmaca tekniğiyle yeniden ilk öyküye dönüyoruz.

 

 

YAZARIN İRONİK ÜSLUBU

 

Yavuz Türk'ün Yolluk kitabında gündelik hayatın tüm yansımalarını görmek mümkün. Sosyal anlamda birçok farklı karakterin göründüğü öykülerde karakterler son derece doğal ve kendiliğinden bir üslupla karşımıza çıkıyor.

 

Yazar, öykülerinde bambaşka dünyaları farklı anlatım biçimleri ve teknikleriyle vermenin yanında, ironik ve mizahi üslubuyla okuru her zaman tetikte olmaya davet ediyor.

 

(Hürriyet Gösteri dergisi, 2023)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.