EDEBİYAT Haber Girişi : 08 Şubat 2024 06:21

Ah Sait vah Faik

Ah Sait vah Faik
Sait sizi kendinizle tanıştırır. Söyleyemediklerinde gizler şahsiyetini. Sait, bir şeyi örtmek için o şey dışındaki tüm örtüleri uçuşturur. İmgeleri bu yüzden çok tesirlidir.

Aşağıdaki yazı şubat ayında yazıldı, martta Kafka Okur'da çıktı. Bugün 11 Mayıs 2023. Zincirlikuyu Mezarlığı'nı gezerken aniden Sait'in mezarı ile karşılaştım. Gözüm ölüm tarihine ilişti: 11 Mayıs 1954. Çağırmış, dedim. Üç-dört aydır Sait'in kitaplarını okuyorum ve sona yaklaştım. Tüneldeki Çocuk kitabını özellikle beğendim. Bu fotoğrafı fotoğraf makineli telefonumu mermerin üzerine koyduğum bir kitaba dayayıp zaman ayarı ile çektim. 10 saniye poz vermek için kısa bir süre benim için. Sinirli çıkmışım.

 

 

Nesne benim için uzun zamandır ölmüş edebiyatçılar. Onlara ulaşmaya çalışıyorum genelde. Rüyamda onlarla takılıyorum. Kitapçılarda, deneme ve anı raflarında geziniyorum. Siz komutanlardan mesela Napolyon'dan hoşlanırsınız. Belgesellerini izlersiniz bu komutanların. Mankenlerin resimlerine bakar, yüzünüzü onlara benzetmeye çalışırsınız. Bilgisayar oyunları oynar, oyunlardaki karakterleri düşünürsünüz. Dizilerdeki karakterlerle özdeşleşirsiniz. Bir iyi bir kötü sunarlar size kötüyü kötüler, iyiyi iyilersiniz. Sosyal medya fenomenlerine özendiğiniz olur. Onların takipçi sayılarını artırırsınız. İlk yüz zengini bilenleriniz, bütün holdingleri ve ortaklarını ezbere sayanlarınız vardır. Şehirdeki tüm mafya gruplarından haberdar olanlarınız var.

 

Bana göre bir edebiyatçının ölümü bir hissin ölümüdür. Sadece tek kişinin tattığı ve kimsenin tadamayacağı o hissi ararım evrakı metrukelerde. Etrafında tam bir tur atarım ve atmosfere salarım geri. Bu yüzden odamın duvarlarını şarkıcı resimleri süslemez. Siyasetçilerden, liderlerden, bürokratlardan ölü yazarları çok sevdiğim için tiksinirim. Benim de bir hisse sahip olduğumu, öldüğümde bu hissin serbest kalıp başkalarınca aranacağına inanırım. Ben bir ati namlısıyım. Şanlısıyım, şöhretlisiyim. Ben bir mazi amelesiyim. Lütfen bana geçmişin eşeği deyin. Ai, ai.

 

Yoga hocalarından, evliyalardan, psikologlardan, üfürükçülerden, aile büyüklerinden, berberlerden, taksi şoförlerinden hoşlanmam. Bunlar eksik söyler. Fakat ölmüş yazarların kitapları böyle midir? Hep doyurucudur. Benim biberonumdur. Yolumu kaybettiğimde onlardan beslenirim. Bu mevtalardan biri de Sait Faik Abasıyanık.

 

Sait, asla kustuğunu ikram etmez. Artıkları bağışlamayı da sevmez. Ekmeğinden bir parça alır, onu harikulade yer. Tat aldığı bellidir. Geri kalanını size verir. Siz ister onun yediği gibi yersiniz, ister kendi adabınıza göre tüketirsiniz. Muhakkak bir lezzet bulaşmıştır ekmeğinize onun yiyişinden. Bundan faydalanmamak mümkün değildir. Sait fırın değildir. Bakkal değildir. Sofradadır. Görünür, kaybolur. Büyük parçayı ona kaptırmamak gerekir.

 

Yazmasam delirecektim ya da yazmasam çıldıracaktım veya yazmasaydım delirirdim diye hatırladığımız cümlenin geçtiği öykü bize Sait'le ilgili çok mühim bir ipucu verir. Öykü bir metafiction'dır. Hiç bakmadan hatırladığım kadarıyla aktarayım: Üç beş tecrübeli balıkçı denize açılır, geri dönerler. Yanlarına aldıkları ve ilk kez denize açılan genç adama hâsılattan hisse vermeyince kahvedeki bir adam karşı çıkar. Genç, sanırım bir yerde kahrolur, kahrolmuş gibi davranışlar sergiler. Kalkar, yavaş yavaş yürür ve gözden kaybolur. Anlatıcı (bu Sait'tir) yazmaya küsmüş biridir. Oturur olayı yazar ve finalde yazmasam deli olacaktım, der.

 

Sait bu öyküde yazmanın hırsla bağlantısından söz eder. Bu hırstan arınıp insanlar arasında bir insan olarak yaşamanın övgüsünü yapar. Otobiyografik bir sürü öğeyi metne katar. Sonra şöyle bitirir: "Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım." [1]

 

Hep bir röportajda yazar tafrası olarak algıladığımız bu cümle çok acı bir olaya yaslanmaktadır. Aslında şahit olunan birinin payını alamadığı için kahrolduğu bu vakada en doğru davranış bir değnek alıp altı-yedi kişiye girişmek ve oradan hastanelik olarak çıkmak, sakat kalmaktır. Gelin görün ki yazarlar şiddet yanlısı insanlar değillerdir. Belki de korkaktırlar.

 

Sanatçı ve yazar psikolojisini inceleme alanı yapan psikanalistlerden Otto Rank [2], yazarları bir tür başarılı deli olarak tanımlamaya heveslidir. Düz deli, sinir hastası, asla ve asla yazarak rahatlayamaz. Fakat dâhi, gerçek sanatçı, genel bastırmadan kaynaklanan enerji birikimini sanat yoluyla vücuttan atar. Konumuza gelirsek, sopa kullanmayı göze alamayanlar ahşap kalem yontup yazmak zorundadırlar.

 

Yazmasam deli olacaktım, deli olmadığım için yazıyorum anlamına gelir mi peki? Başarılı bir deli olduğum için yazabiliyorum. İnsan dövemediğim için yazıyorum. Dayak yemekten korktuğum için yazıyorum. Hislerimi bastırdığım için yazıyorum. Bütün kötülüklerin müsebbibi olduğumu düşündüğüm için yazarak meşru hale getiriyorum bedenimi. Kendime bir mezar açıyorum. Ancak kendime açtığım bir mezarın boşluğu tutar bu hayatta beni. Aksi halde başkalarının kazdığı mezarlardan birine gömülürüm. Unutulurum.

 

Sait sizi kendinizle tanıştırır. Söyleyemediklerinde gizler şahsiyetini. Sait, bir şeyi örtmek için o şey dışındaki tüm örtüleri uçuşturur. İmgeleri bu yüzden çok tesirlidir. Sait Faik okuyorum bir aydır. Son 14 yılda sadece üç-dört kitabını okumamın sebebi hemen tüketmeme isteğimdi. Şimdi görüyorum ki yıllardır yanlış kaygılanmışım. Okundukça tüketilecek bir yazar değilmiş. Kendini doğuran, beni değiştiren bir özelliği var öykülerinin. En acayibi, hatalarını affettiren bir üsluba sahip yazarların başında geliyor. Bu sebeple kanalıma beğeni atmanızı, takipte kalmanızı ve Sait Faik'in Abasıyanık kitabını muhakkak okumanızı dilerim. Ve şunu sormak isterim: Bir marketin eşiğinde yaralı bir köpek görseniz cebinizdeki bütün parayı riske atıp onu veterinere mi götürürsünüz, görmezden mi gelirsiniz, yoksa öyküsünü mü yazarsınız? Sait'in çoğu eserinde köpek vardır ama tamamı sağlıklıdır. Ona göre düşünelim. Sene 2023, aylardan şubat.

 

Dipnotlar

[1] Abasıyanık, Bütün Eserleri 6, Bilgi Yayınları, Temmuz 2001

[2] Otto Rank, Sanat ve Sanatçı, Çev:Orhan Düz, Albaraka Yayınları, 2022

 

Cihat Duman / 11 Mayıs 2023

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.