"Binaların elbet bir ömrü vardır, ancak hoş bir sedadır ilelebet baki kalan" diyen yazar Mehmet Ferah'tan Sanatın Evi köşemiz için şiirsel bir "ev" yazısı...
Bomboş, yer yer kazılmış ve etrafı saclarla çevrelenmiş arsanın önünde durup geçmiş günlerden kalan ve zihnimde canlanan hatıraları sıralarken, içimde bir yerlerde aniden peydahlanan incecik bir sızı gözlerimi yaşartmıştı.
Bina yıkılırken kaçırdığım bakışlarım donuk bir halde toprak yığınlarına dalıp gitmişken aynı yıkıklıktaki yüreğimin sesi artık ayrılma vaktinin geldiğini söylüyordu.
Evlatlarımın ilk kez bana "baba" diye seslendiği, büyüyerek geliştiği, sevginin, şefkatin ve merhametin yoğun olarak hissedildiği yerdi o ev. Sadece iki harfli bir kelimeyle geçiştirilemeyecek kadar derin anlamlar içeriyordu o, âdeta ruhu olan betonarme dev.
"Sizce ev nedir?" diye soranlara cevap olsun diye değil, hislerime tercüman olsun diye anlatacağım birazdan söyleyeceklerimi.
"Bugünden sonra her neresi olursa olsun yaşarım," diyerek geçiştiremem ya da şu an boş bir arsa halinde olan yer kadar benimseyemem galiba bundan sonra evim belleyeceklerimi.
Ama bulunurdu şüphesiz her yerde içinde yaşayabileceğim, günümü güzelce geçirip geceleri rahatça uyuyabileceğim, kullanış açısından uygun büyüklükte ve kendi eşyalarımla birlikte hayatıma devam edeceğim dört duvar, oda, salon her ne varsa; nitekim insan imkânsızı bile başarır, sevgiyle ve hisleriyle var eder birçok şeyi şayet gerçekten ihtiyaç duyarsa. Geç olmadan, taşındık vakitlice ve de yerleştik nihayetinde yine bir apartman dairesine.
Başladık yeniden aynı yaşam tarzıyla, aynı tekdüze yaşantıyla hayat gailesine. Çok uzak da değildi zaten taşındığımız ev, İstanbul'un bizim eski eve yakın bir semtinde. Hem her türlü imkân var etrafında, market, okul, çarşı pazar çok yakınmış oraya; hem de bizim hanımın validesinin muhitinde.
Bir eve ruhunu katan ne dört duvar ne de eşyadır, bir mekân şayet içinde anılar yaşanmışsa ve an paylaşılıyorsa yuvadır.
Ne anılar yaşandı, zorlukların üstesinden gelmek için birçok çaba harcandı, o eski evin içinde eşyadan çok huzur vardı. Hayaller kuruldu çokça, gerçekleşmedi birçoğu, gönüller geniş olsa da imkânlarımız dardı.
Her bir eşya alınırken ve kullanılırken bir anı oluşturdu, daracık odalarında üç küçük çocuk koşuşturdu.
Sehpadaki vazonun ihtişamından çok, onu oraya koyan eldir değerli olan; binaların elbet bir ömrü vardır, ancak hoş bir sedadır ilelebet baki kalan.
Benim için evden kasıt huzur bulunan yerdir sadece; ve öyle de olacak içinde mutluluk yaşandığı sürece.